Bazen hayat sessiz görünür. Hani dışarıda rüzgar hafifçe eser ya, sokaklar sıradan bir günün telaşıyla akar, insanlar kendi derdine düşmüş, sıradan bir günün içinde kaybolur. Ama yine de her insanın içinde bambaşka bir dünya olur. Kimsenin görmediği, duymadığı, bir yer.
Orada fay hatları hep gergin. Sessiz, görünmez ama daima oradadır. Ve bir gün, ansızın kırılır.
İnsanın içindeki deprem işte böyle başlar. Önce hafif bir titreme, Sonra giderek artan bir sarsıntı. Anılar, umutlar, korkular birbirine çarpar; dışarıdan sadece sıradan bir insan görünürken içeride koca bir şehir yıkılır.
Benim içimdeki deprem de böyleydi. Öncekiler gibi geçici, hafif, toparlanılabilir bir sarsıntı değildi. Bu defa uzun, yorucu ve derin bir yıkımdı. Çocukluğumdan kalma umutlar, raflardan düşen bardaklar gibi tek tek düşüp kırıldı. Kalbimin avizeleri sallandı, en çok da dostluklar çatladı.
Bu sarsıntı yalnızca duyguları değil, bütün bir inancı ve güveni yerle bir etti. İnsanlara olan itimadım, bir çatının kenarından kopup düşen kiremitler gibi param parça oldu. Yıllarca omuz omuza yürüdüğüm insanların maskeleri düştü; ardında yabancı yüzler vardı. Bir zamanlar uğruna dava dediğim şeyler sisin ardına saklanan uzak bir hayale dönüştü. Samimiyetler silindi, yerini çıkarcı hesaplar aldı.
Dillerde büyük sözler vardı; ama kalplerde küçücük hesaplar.
Ve bütün bunların ardından ansızın bir yorgunluk çöktü içime. Kelimelerim, hayallerim , kavgam sustu. Deprem sona erdiğinde geriye yalnızca derin bir sessizlik kaldı. Bu, kimsenin görmediği bir yıkımdı.
Şimdi biliyorum: Yeniden inşa etmek belki yıllarımı alacak. Ama bu kez kuracağım şehir daha küçük, daha sağlam, daha gerçek olacak. Az insanla, ama samimiyetle. Kalabalıkların sahte alkışlarından uzak, kendi köşemde sessiz bir şehir.
Tek başıma kalsam da vazgeçmek yok. Yola devam. Çünkü bazen savaş kazanılmaz; sadece insanı değiştirir